Bu kitap otizmli bireylerin sesi olabilir: “TORNET, FİLE ÇORAP VE BAŞKA ŞEYLER”

Sebahat Bağbars’la New York röportajlarımın bugünkü konuğu sevgili dostum Nihal Ünver. Kendisi çocuk kitapları editörü ve “Tornet, File Çorap ve Başka Şeyler” isimli kitabın da yazarı. Kendisi ile otizm konusunu işlediği kitabı ve bizlerle buluşma sürecinin yanı sıra çocuk edebiyatı ve okuma alışkanlıklarımız gibi önemli birkaç konuyu ele aldık. Kısa ama öz bilgiler içeren röportajımız umarım hoşunuza gider.

Röportajı Youtube kanalından izlemek için tıklayın!

Sevgili Nihal (Ünver) öncelikle hoşgeldin ve seni biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

– Tabii ki, hoşbulduk ve vakit ayırdığın için çok sağol! Ben Nihal Ünver, çocuk kitapları editörüyüm, 2002’den beri editörlük yapıyorum. Arada bir çocuk kitabevi geçmişimiz var. Mutlu Fil Kitabevi’nin kurucularındanım.

Tanıştığımız yer 🙂

– Evet bizim tanıştığımız ve buluştuğumuz yer. Biliyorsun bir süre devam ettik Mutlu Fil Kitabevi’ni işletmeye sonra kapattık ama şimdi sosyal medyasında hem canlı yayınlar yapıyoruz hem kitap önerileri paylaşıyoruz. Aynı zamanda Dinozor Çocuk’ta, çocuk kitapları editörlüğü görevime de devam ediyorum.

“Tornet, File Çorap ve Başka Şeyler” isimli kitabın çok kıymetli bir kitap bence. Neden kıymetli bize açıklar mısın?

– Şöyle, fazlasıyla özel bir konuyu işliyor. Otizmle ilgili bir kitap. İstersen nasıl bu noktaya geldiğime değineyim biraz.

Evet, evet bu noktaya nasıl geldiğini ve ne kadar zorlu bir süreç olduğunu ben biliyorum okurlarımız (izleyenlerimiz için) özetlersen bize…

– Benim otizmle tanışmama neden olan şey Mutlu Fil Kitabevi’ne gelen otistik çocukları olan ebeveynler. Aslında sen de tanıyorsun birini; İlknur. Onun bir kızı vardı otistik ve bizim hayatımıza girdi. Senin daha önce hayatına otistik çocuklar girmiş, bahsedersin zaten. Bu benim için ilkti. Ben çok ciddi etkilendim. Anne ve babaların durumlarından, onların gerçekten yalnız kaldıklarından ve çocukların gerçekten yeterince ilgi görmediğinden ve bu otizm denen şeyin çok da bilinmediğinden bir şeyler yapmak istedim. Biraz empati kurdum çünkü kendi çocuklarım var. Yüreğime oturdu bu meselenin bu kadar ihmal edilmiş olması. Onun üzerine de yola çıktım ama çok zorlu bir yolmuş.

 

 

Bu süreçte sana kimler yardım etti bu yolculukta? Biz arkadaşların tabii ki sana destek olmaya çalıştık ancak gerçek anlamda kimler yardımcı oldu?

– Otistikler Derneği diyebilirim. Doktor Nevin Eracar’ın çok ciddi bir katkısı oldu ama oraya gelene kadar farklı kurumları araştırdım, gittim. Hatta bir kurumla yola çıkmak üzereydim ki orada içime sinmeyen bir şeyler oldu. Gerçekten çok bildiğim bir alan olmamasına rağmen neredeyse 3 yıl önce “Burada yanlış bir şeyler var, bu doğru yöntem değil” derken insan bir şekilde sora sora doğru yola ulaşıyor. Doğru yolda çok ciddi şeyler öğrendim, derneğin çok ciddi katkısı oldu çünkü hiç bilmediğim bir alan. Aldığım örnekler, gözlemler onların bir “Geçiş Evi” projesi var. O geçiş evinde bireyler bireyselleşmeye daha hızlı adım atmak için yalnız kalıyorlar dernek gönüllüleriyle. Orada otistik bireylerle bir araya geldim bunların hepsi kitabın içerisinde var.

Kitabın konusu çok güzel, otizmle ilgili. Bu bir çocuk kitabı gibi görünse de aslında sadece çocuklara hitap etmiyor. Ebeveynleri ve normal ebeveyn olmayan yetişkinleri de ilgilendiren bir kitap. Kısa, öz, basit ama net anlatımla çok güzel bir iş yapmışsın. Kesinlikle her zaman arkandayım, arkanda olacağım biliyorsun. İki oğlun var, Ali ve Güney. Güney daha büyük olduğu için kitabı okumuştur. Nasıl bir yorum yaptı?

– Güney kitabı okudu ve biraz bıyık altından gülerek okudu çünkü -ben bunu biliyorum, tanıdık geliyor- diye. Haklı da çünkü çok kopya çektim onun hayatından. Bu kitapta okul hayatı olan 2 çocuk öne çıkıyor. Konular okulda geçiyor. Dolayısıyla kopya çekmek zorundaydım yapacak bir şey yok. İlham kaynağımdı aslında bir yandan.

Peki çocuklara bu kitabı hediye ettiklerini varsayalım onlara ne demek, nasıl bir mesaj vermek istersin? Ya da yetişkinlere, herkese yani insanlara bu kitabınla nasıl bir mesaj vermek istersin şu an bu platformdan.

  • Özellikle çocuklardan bahsettiğin için şöyle söyleyebilirim. Çocuklar kendi kalplerinin sesini dinlesinler. Bazen ebeveynler bu tip durumlar karşısında çocuklarını yanlış yönlendirebiliyorlar. Farklılıklara karşı özellikle. Çünkü çocukların hafızalarında çok yaşanmışlık olmuyor ve çok önyargısız hareket edebiliyorlar. Çocuklara kalplerinin sesini dinlemesini söyleyebilirim. Yetişkinler de biraz empati kurmayı denesinler. Yardımcı olmayı, dışlamadan önce nasıl yardımcı olabilirler onu düşünsünler. Bir de değiştirmeye çalışmaktan vazgeçsinler.

Aynen aynen kesinlikle katılıyorum. İlla farklı olmamıza gerek yok ,bu normal hayatımızda normal bireylere de yapılıyor. Çocukları değiştirmeye zorlamaktan vazgeçin.

  • Evet

Şimdi birkaç sorum daha var onlara geçelim. Nihalciğim çok güzel çalışmalar yapıyorsun gıptayla izliyorum seni. Yaratıcı atölyeler ve masal anlatımı atölyeleri zaten ayrı bir boyutta ama yaratıcı atölyelerine ve kitap önerilerine değinmek istiyorum. Yetişkinlere çocukların yaş gruplarına göre doğru kitap tavsiyeleri veriyorsun. Doğru tanımladım mı bilmiyorum bunlardan da bahseder misin? Bunlar çok değerli şeyler çünkü ve insanlara ulaşmasını istiyorum.

  • Evet yaratıcı okuma ve masal atölyeleri yapıyordum ama şu sıralar daha çok okuma alışkanlıkları üzerine ebeveynlerle ve çocuk gelişimi öğrencileriyle buluşmalar yaptım. Bu çok önemli bir şey çünkü okuma kültürünü geliştirmek bir emekle ve bilinçle oluyor. “Hadi kitap oku!” dediğimizde çocuklar “Aa tabi!” demiyor. Çünkü öncelikle çocuğun evdeki ebeveynin elinde kitap görmesi ve birlikte kitap okuma zamanları geçirmeleri gerekiyor.

Kitap aslında sevgi işi, mutlu olma eylemi aslında öyle değil mi?

– Sevgi, zevk alma çünkü bir sanat var, edebiyat var ortada. Nasıl ki izlediğimiz bir filmden, dinlediğimiz bir müzikten çok keyif alıyoruz. Bir müzeye ya da resim galerisine gidiyoruz aynı şey! Bu da bir sanat. Keyif alarak yapması gerekiyor çocukların. Şimdi bunu bazı noktalarda kaçırıyor ebeveynler. Hayatın koşuşturması, yetişemiyoruz pek çok şeye – ben de dahil-.Bunu çok iyi bildiğim için ben hep bunları hatırlatmaya çalışıyorum. “Unutmayın! Kitap size de iyi gelecek. Kitap okuyun böylece çocuğunuzun nasıl kitap okuması gerektiğini içten gelen bir duyguyla anlayacaksınız zaten” diyorum. “Bizimki hiç kitap okumuyor”, “Her gün 10 sayfa okusa şükür diyoruz” falan. Hayır öyle değil! Ben Güney’in elinden kitabı alamıyorum, kavga ediyoruz. Işıkları söndürdüğüm oluyor!

Seninle hep konuştuğumuz bir konu vardı. Özellikle Türkiye’de geçerli bir konu. Ben 1.5 yıldır New York’tayım. Kütüphanelere ve kitaplara olan ilginin ne kadar büyük bir boyutta olduğunu görebiliyorum. Aileler ilkokul başlayana kadar çocuklarıyla kitap okuma ve birlikte kitapla zaman geçirme konusunda çok ciddi ilgileniyorlar. Özellikle de yeni nesil aileler. Fakat okul başladıktan sonra birden bu ilgi bitiyor. N’oluyor sence?

  • Evet bu benim kanayan yaram. Ebeveynler bir anda çocukları okuma yazmayı öğrenince oradan el ayaklarını çekiyorlar. Bırakıyorlar tek başlarına çocukları. Aslında o yaşa kadar; 6, 7 yaşa kadar ailesiyle kitap okurken o sarılma duygusunu, o güven duygusunu çok seviyor. Çocuklar okula başladıklarında, okuma yazma öğrendiklerinde ebeveynler onları bıraktıklarında çocuklar da okumaktan ve kitaplardan kopuyor. Bunu tek başına yapmıyorlar. O yüzden ben şunu öneriyorum mutlaka okumaya devam etsinler. Çocuk kendi başına okumayı öğrenmiş olsa bile!

 

Peki, okullarımızda çok güzel eğitim veren öğretmenlerimiz var. Eğitim sistemimiz şu an ne durumda bilmiyorum ama çocukları biraz kitap okumaya zorluyoruz gibi. Oysa sevdirmek gerekirken!

– Listeler çok güzel! Okumayı, kitapları derse entegre etmek aslında çok iyi fikir ama birazcık ödev olarak algılandığı için çocuklar gerçekten zorlanıyor. Onu birazcık daha keyifli hale getirip dersle bağını birazcık kopartmak gerekiyor. Bu kadar bağ bence şimdilik çocukları biraz öteliyor gibi bile olabilir.

Aynen öyle, bazı ebeveynler de ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bu konuda, kitap seçimi konusunda, yaş grubu, sınıf, okul gibi daha birçok konuda seninle bağlantı kurabilirler değil mi? Sen aynı zamanda Dinozor Çocuk kitap editörüsün bambaşka bir bakış açısıyla bakıyorsun. Mutlu Fil Çocuk Kitabevi’nin sahibisin. Bu konuda zengin bir alt yapın da var. Bu konularda ihtiyacı olan insanlar senle bağlantı kurabilirler değil mi?

– Her zaman! Destek olmayı çok isterim. Çünkü bu konu benim anlatmaktan bıkmadığım çok sevdiğim ve herkesin bir şekilde ulaşmasını istediğim bir konu; “Çocukların okuma alışkanlıklarını geliştirmesi.”

Cevabını çok merak ettiğim bir soru var? Duyduğum ve gözlemlediğim, velilerin merak ettiği ve ilgi duyduğu konu; Kuzey Avrupa çocuk edebiyatı. Örneğin İsveç edebiyatı. Neden bu kadar önemli? Türk Çocuk Edebiyatı’nda Türkiye ne durumda? Biraz bundan da bahseder misin? Çok güzel işler de yapılıyor Türkiye’de ama neden Kuzey Avrupa çocuk edebiyatı bu kadar değerli?

– Yani şöyle, özellikle İsveç dediğin için oradan başlayabilirim. Çünkü çocukları “birey” olarak değerlendiriyorlar. Çocukları küçümsemiyorlar. Çocukların – yeter ki uygun dil kullanılsın- her konuya erişebileceklerini, anlayabileceklerini düşünüyorlar. Bu çok köklü bir gelenek. Astrid Lindgren’i bilenler bilir zaten. Pipi Uzun Çorap’ın yazarıdır. Yani birazcık önemsiyorlar bu meseleyi. Araştırıyorlar, makaleler yazıyorlar üzerine ve neredeyse bir bakanlık kadar önemli bir kurumları var çocuk edebiyatına dair. Bizim eksiğimiz bu biraz da Türkiye’de. Çok güzel eserler veriyoruz. Eserlerimizde didaktizmin ölçüsünü fazla kaçırıyor, fazla koyuyoruz bazen. Çocuk edebiyatında kitaplarda mutlaka bir şey öğretmeye çalışıyoruz. O zaman edebiyat ikinci plana düşüyor. O zaman da tabi karşılaştırdığımız İsveç edebiyatından uzak bir noktaya düşmüş oluyoruz.

Son soruma geleyim. Senin uzun zamandır içinde olduğun ve çabaladığını bildiğim için söylüyorum. Çocuk edebiyatı üzerine çalışan üniversiteler var. Akademik anlamda ama genel anlamda kurumsal olmayan bir oluşum yok senle konuşmalarımızdan bildiğim, öyle değil mi? Sen bu alanda da çalışmalar yapıyorsun. 1.5 yıl önce konuştuğumuz konular bunlar. Şu an hangi durumdasın bir oluşum yapacak mısın? Önderlik edecek misin bir şeylere?

– Bunun için zemin oluşturmaya çalışıyoruz. Bu zaten tek başına olabilecek bir şey değil. Alanda çalışmalar yapan editörler, yazarlar, çizerler ve akademisyenler var. Önemli olan bunların buluşabileceği bir seminer, konferans; bir platform oluşturmamız gerek. Ama bunun bağımsız olması gerekiyor. Bizim sorunumuz bu şu an: Türkiye’de böyle bir bağımsız kurum yok! Dolayısıyla akademisyenler makale yazıyor ancak bu çok akademik kalıyor. Pratik bir karşılığı olmuyor. Biz bir şekilde yola çıkarsak bu doğru ve bağımsız öznelerle oradan makaleler çıkar, o makaleler kitaplaşır ve onun üzerine bir tartışma çıkar. Biraz tartışmamız gerekiyor çocuk edebiyatı alanını. Bunun için de doğru zaman gelecektir diye düşünüyorum. Bir gün mutlaka yapacağız ben buna inanıyorum.

Eminim gelecekteki ve şimdiki çocuklar çok şanslılar. Senin gibi insanlar olduğu için. Biz elimizden geleni yapıyoruz özellikle de senin gibi çocuk edebiyatına emek veren insanların olması bence çok güzel bir şey. Senle gurur duyuyorum. Ben 1 yıla yakın biliyorsun İngiltere’de otizmli çocuklarla, down sendromlu çocuklarla daha doğrusu “farklı!” olarak adlandırılan çocuklarla gönüllü olarak yaşadım. O yüzden. Bu kitabı okuduğumda birçok anım da canlandı!

  • Ne güzel!

Ben de Türkiye’ye döndüğüm de çok şeyler yapmak istemiştim ama bu dernekleşme vb. olaylarda aynı senin hissettiğini hissettiğim için bireysel şeyler yapmaya karar vermiştim. Sen çok doğru insanlarla bir araya gelmişsin ve bu güzel kitap çıkmış. Bu kitabın devamı gelecek mi? Sorumu geçiştirdin ama gerçekten istiyoruz. Farklı alanlarda, konularda olabilir. Sen nasıl bir planlama içerisindesin?

  • Var, aklımda yeni bir konu var! Üzerinde düşünüyorum.

Bu arada bir konun da ben de çalışacağım üzerinde inşallah!

– Ah evet o senin ödevin ona çalışacaksın ve bir kitap bekliyorum senden.

Söz 🙂

– Ben fark ettim ki duygusal bağım olunca çok bağlanıyor ve çok odaklanıyorum. Yine beni böyle çok yaralayan, empati kurduğumda içimi acıtan bir konu. Evet onu buldum ama önceliğim şu an “Tornet, File çorap ve Başka Şeyler.”

Umarım çok güzel platformlarda kendini ifade edebilirsin. Çünkü ben bizzat geçmişte biliyorsun içinde bulunduğum ya da gözlemlediğim birçok yardım organizasyonunda vs. çok yanlış şeyler yapıldığını görüp üzüldüğüm zamanlar olmuştu. Senin kitabının okunup bir rehber olarak görülmesi gerekli. Bu işlerle uğraşan insanların da kitabını bir rehber olarak görmesini diliyorum. Kitabının da senin de yolun açık olsun. Çok teşekkür ediyorum, çok kıymetli bir röportajdı benim için. Harika kitaplar bekliyorum senden. Söz ben de ödevimi yapacağım!

– Tamam bekliyorum. Çok teşekkür ederim Sebahat.

*********************************************************************

Nihal Ünver Kimdir?

1979 yılında Almanya’da doğdu. 7 yaşına kadar Almanya’nın güneyinde küçük bir kasabada yaşadı. Daha sonra ailesiyle birlikte Adana’ya taşındı ve ilkokula orada başladı. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’ndan mezun. Mezuniyetinden bugüne, çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptı. İki kitap çevirdi; Yalana Övgü, Metromarksizm ve Eksi Üç Evcil Hayvan İstiyor. İngilizce ve Almanca biliyor. Yaratıcı okuma, çocuklar için doğru kitap seçimi ve masal atölyeleri yapıyor. Bisiklete binmeyi ve yüzmeyi çok seviyor. Çocuk kitapçısı Mutlu Fil Kitabevi’nin kurucusu, Dinozor Çocuk’ta çocuk kitapları editörü, evli ve iki çocuk annesi. Tornet, File Çorap ve Başka Şeyler kitabının yazarı.

Kendisine Mutlu Fil @mutlufil instagram hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.  

 

 

Gazeteci, yazar, kahkaha terapisti, masal anlatıcısı, masallarla dans eğitmeni... Keyfi çizer (Instagram @artbyseba Fotoğraf çekmeyi sever... Serbest olarak gazeteciliğini hala sürdüren Sebahat Bağbars 13 yıl hizmet verdiği PR Marka Danışmanlığı mesleğine 2017 yılında ara verdi. Birçok sosyal sorumluluk projesine destek vermekte ya da bizzat yürütmektedir. Bağbars 2019 yılından bu yana New York'ta yaşamaktadır.