Sevgili Demet Tuncer’le Hyundai – Vision dergisi için yaptığımız röportajımızı keyifle okumanız dileğiyle. Röportajın kısaltılmamış versiyonunu da ayrıca en sona ekledim. Dergi sayfalarına tıklayarak röportajı rahatça okuyabilirsiniz.
Röportajımızın orijinal halini de sizlerle paylaşmak istedim.
Pandemi döneminde hayatımıza güneş gibi doğan isim:
“Demet Tuncer”
Pozitif, kaprissiz ve çok doğal bir yetenek o! Her geçen gün hızla büyüttüğü YouTube kanalıyla pandemi sürecinde birçok insanın hayatına renk kattı ve katmaya da devam ediyor. Boş duramıyor ve insanlara iyi gelecek projeler üretmeye devam ediyor. Şu günlerde heyecanla hayata geçirdiği canlı bir radyo programı var mesela. Ona ve hayatına dair epey dedikodu yaptık. Onu daha yakından tanımak isterseniz buyrun…
Sebahat Bağbars
Sevgili Demet, senin harika sesini, başarılı oyunculuğunu zaten biliyorduk. Son bir yıldır İngilizce öğretmenliğine başladığına dair duyumlar aldık. Şaka şaka YouTube kanalınla başlayalım istedim röportajımıza. Neler oluyor orada yahu, herkes seni konuşuyor?
Evet, vallahi çok güzel. YouTube kanalım aldı başını gidiyor. Bu başarının en büyük sebebinin de tarzımın farklı olması ve Türkiye’de de bu tarz çalışmayı başka kimsenin yapmıyor olması olduğunu düşünüyorum. Aslında benim kanalım “bir EDUTAINMENT kanalı (Entertainmentla Education.) ” oldu. Yani hem eğlence hem de eğitim kanalı. Bir de elbette sadece İngilizce paylaşımlar yapmıyorum. Motivasyonel; hayata dair, cesaretlendirici, güçlendirici konuların da altını çiziyorum. Lisan öğrenmek aslında bana göre tamamen psikolojik bir süreç. Bu süreçte insanlar kendilerini keşfedebilir, güçlü yanlarını, zayıf yanlarını görebilirler. Bence çok keyifli bir süreç ve bu perspektifle anlatıldığında insanlar daha da rahatlayıp, lisan öğrenmeye bir başka bakmaya başlıyorlar ve öğrenme süreçleri de hızlanıyor.
Evet videoların da bir şeyleri teknik olarak öğretmeye çalışmıyorsun, eğlendirerek doğal olarak hayatalarına katıyorsun.
Evet, evet kesinlikle tam da böyle ifade edebiliriz. Çünkü yaptığım videolar İngilizce gramerden çok uzakta ve tam kültürünün içinden. Yani benim videolarım izleyiciyi mekanından alıp, Amerika’nın veya İngiltere’nin içine bırakıyor. Oyunculuğum da burada büyük destek çünkü taklitlerle, diyaloglarla, olayları, konuşmaları yaşatıyorum. Yani bir dizi seyreder gibi seyretmeye başlıyorlar. Zaten Baran ve Buse diye de minik bir dizimiz bile oluştu.
Samimiyetin, cana yakın kişiliğin de insanlara geçiyor, güven oluşturuyor diyebilir miyiz?
Evet bence diyebiliriz çünkü beni takip edenler kanalımda anlattığım şeylerin hepsinin samimiyetle aktarıldığını, inanmadığım şeyleri asla zoraki yayına koymadıklarımı biliyorlar. Yaptığım işbirliklerinin de önce güvendiğim, memnun kaldığım sonra da kanala ve takipçilerime fayda sağlayacaksa devreye soktuğum bir çalışma modeli. Kariyer hayatımda, hiçbir mecramda sadece para kazanacağım diye bir iş yapmadım. Yapılan işin bir katma değeri yoksa, yapmanın da anlamı olmuyor kanımca. Ama her şey bir kenara bu işin en güzel tarafı ne biliyor musun?
Tahmin ediyorum ama senden duyalım, nedir?
İnsanların hayatlarına dokunuyor olmak… İnan bana insanlardan çalışmalarımı beğendiklerine, yaptığım işlerin başarılı olduğunu dair mesajlar aldıkça o kadar mutlu oluyorum ki! İnan bana hepimiz hayatımızın bir döneminde hep bir çıkış yolu aramışızdır. Kendimizi hapsedilmiş, çaresiz hissettiğimiz zamanlar olmuştur. Bizi bu hissiyattan, sıkışmışlıktan kurtacak birilerini, bir şeyleri aramışızdır. İşte ben birçok kişi için yaptığım çalışmalarla aradıkları o kişinin sadece “kendileri” olduğunu hatırlattım. Ben çalışmalarımla aslında onlara net olarak “dışarıdan bekledikleri gücün aslında kendi içlerinde olduğu” mesajını verdim. Onlar da bu mesajı kabul edip ilerlediler! Sizce de harika değil mi? Bu beni çok çok mutlu ediyor.
Gerçekten yine tekrarlıyorum tarzın ve samimiyetin çok sevildi, ama sen sürekli kendini, yaptığın çalışmaları ileriye taşıyan, geliştiren bir kişiliksin… Olumlu geri dönüşler neticesinde de YouTube kanalında yapacağın yenilikler var, okurlarımızla da paylaşmak ister misin?
Evet, duramıyorum:) üretmek benim mayamda var. Yeni bir format deneyeceğim şimdi, haftada bir gün 10 – 15 dakikalık bir videoyla buluşmak yerine, her gün yayınlayacağım iki dakikalık videolarla hep akıllarında ve kulaklarında olacağım. Bir konuyu azar azar ve her gün duymanın, kalıcı ve çabuk öğrenme açısından başarılı olacağını düşünüyorum. Ben takipçisini dinleyen, onlara kulak veren, her yorumu okuyan ve hepsine cevap vermeye çalışan bir Youtuberım. Sonuçta ben kanalı kendim için kurmadım, faydalı olmaksa hedef, geri bildirim benim yol alma adımlarım için harika bir olanak. Ayda bir canlı yayınlarım da olacak. Takipçilerimi konularında uzman insanlarla buluşturacağım.
Seninle yaklaşık bir buçuk sene önce benim web sayfam sebahatbagbars.com da röportaj yapmak için tanıştık. Onca ortak arkadaşımız varken ikimiz de Amerika’nın başka uçlarındayken tesadüfen tanıştık ve bu tanışıklığı dostluğa çevirdik. Egosuz, kendine güveni sonsuz, samimi ve dünya tatlısı bir insansın. Sadece bir değil birçok yeteneğinle sektörde yer aldın ve almaya devam ediyorsun. Şöhret sarhoşu olmamayı nasıl başardın?
Teşekkür ederim, sanırım bunun birçok nedeni var. En başta benim yapım gereği diyelim. Sonra ailem; annem. Annem çok güçlü/kuvvetli bir kadındır. 76 yaşında hala aktif ve çok başarılı bir avukattır. Kız çocuklar için anneleri çok önemlidir, onlar bizim rol modellerimizdir. Babam da gençliğinde Milli Talebe Federasyon Başkanlığı yapmış, John F. Kennedy bursuyla ABD’ye çağrılmış, buradaki üniversiteleri turlamış, ABD eski başkanı Truman’la bütün bir öğleden sonra yalnız sohbet etmiş, üst düzey siyasi camiaya danışmanlık yapmış, Gençlik Tiyatrosu’nu kurmuş, İsmet Paşa’yla randevusuz toplantılar yapmış yani anlatmakla bitmeyecek bir insan. Dolayısıyla biz büyürken hep bu ortamlarda ve bu insanlarla büyüdük. Bizim Devlet erkanıyla buluşmamız veya oturmamız inanılmaz ayrıcalıklı bir iş değildi, amca teyze dediğimiz kişilerdi… Biz ancak büyüyünce o insanlara başkalarının nasıl baktığını anlamaya başladık. Herkesin yaşamadığı bir entellektüel zenginliği yaşadığımızı anladık. 15 yaşımda devlet bursuyla ülkemi temsilen ABD’de okula yollanmamın ve oradaki 86 ülkeden gelen farklı din, dil, ırk, renkten çocuklarla iki sene yatılı okumamın da benim hamurumun şekillenmesinde büyük payı var. Hele United World Colleges (UWC) okullarına gitmek çok büyük bir ayrıcalıktı. UWC, Prens Charles tarafından açılan, başkanlığını Kraliçe Nur’un yaptığı ve onursal başkanının Nelson Mandela’nın olduğu çok özel ve değerli bir okul. Bu okul sayesinde ben hayatın yer yerinden insanla tanıştım, yaşadım, onları anlamaya çalıştım. Ama orada da 15 yaşımda dimdik ayakta kalmamı sağlayan yine annem ve babamın destekleri ve aklımdan çıkmayan olumlu söylemleriydi.
Çok küçük yaşlarda böylesi bir tecrübe korkutucu değil miydi? Sen izole olmak yerine paylaşımcı olmayı seçmişsin değil mi?
Evet, aslında benim kimseyi ayrıştırmama özelliğim belirttiğin gibi çocukluğumda da sahip olduğum bir özellikti. Babam ve annem herkesle konuşurlardı ama ilişkilerinde her zaman mesafelerini de korurlardı. Tabii ki meslekleri (avukat) nedeniyle insan sarrafı olmuşlardı. Ben sahip olduğum enerjiyle, anlayışla ve merakla her seviyeden insanla ilişki kurmayı severdim. İnsanları ayrıştırmak bana göre bir tavır değildi, hiç de olmadı! Her insanın fikir ve duyguları bilmek ve anlamak isterdim. Ancak sanat camiasına girince daha seçici olmayı da öğrendim. Bilmiyorum içgüdüsel sanırım. Sanatçı oldum diye farklı mesleklerdeki arkadaşlarımla ilişkimi hiç kesmedim. Sadece içinde bulunduğum sektöre hapsolmadım. 1997’den beri de en yakın arkadaşlarım yine o insanlar ve hala birlikteyiz. Demek istiyorum ki en popüler zamanımda da, işlerin hiç istediğim gibi gitmediği zamanlarda da onlar hep benim hayatımdaydılar ve hep de olacaklar. Sanatçıların özellikle şöhret olduktan sonra dış dünyayla, eski arkadaşlıklarıyla bağlatılarını kesmemeleri taraftarıyım. Kendi adıma ayaklarımın yere sağlam basmasında bu bakış açımın da rolü büyük.
Ünlü olmak birçok sanatçı için izole olmak değil mi sence de?
Evet maalesef ünlü olmak iyi yönetilemezse o insanı izole bir hayata itebilir. Ben sahne üstü ile sahneden indiğim ve karıştığım hayatı hiç karıştırmadım. Sadece meslektaşlarımla olmadım. Olmam gerektiğine inandığım her yerde ve herkesle ilişkimi sürdürdüm. Şan ve şöhretin beni değiştirmediğini düşünüyorum. Hatta ünlendikçe daha da mütevazı olduğumu düşünüyorum. İşimle ilgili özenli davranılması, ekstra efor gösterilmesi gerçekten çok hoşuma gidiyor. Bu da bana yaptığımın işin başarılı olduğunu ve doğru yolda olduğumu gösteriyor ve gururlanıyorum. Bak sana bir hikayemi anlatayım…
Hikayeler bayılırım biliyorsun…
“Çocuklar Duymasın” dizisi kadrosuna katıldıktan çok kısa bir süre sonra ünlendim. O dönem 4, 5 kişi Hatay’a konuşma yapmaya gitmiştik. Bizleri görecekleri yeterince büyük bir salonları olmadığı için bizi oradaki stadyumun ortasında yaptıkları platformda ağırlamışlardı. Düşün, Hatay’da muhteşem bir otelde kalacaktık. Odalarımıza döndüğümüzde ben sevinçten, mutluluktan kendimi resmen filmlerdeki gibi çift kişilik yatağa atmıştım. Sana mutluluğumu tarif edemem. Oraya gitmek, o otelde kalmak, insanların hayranlıkları, bana ilettikleri güzel mesajları duymak; hepsi bana başardığımı gösteriyordu. Ha ha yanlış anlama olmasın… Oradaki mutluluğum böyle güzel bir otelde kalıyor olmam degildi. Ben zaten o tarz otellerde kalabilen bir aileden geliyordum ama bu sefer babamız annemiz ödemiyordu otel ücretini. Benim mesleğimdeki başarımdan dolayı davet edilmiştim ve bana böyle bir imkan verilmişti. İşte artık hayalimi başarmış olmam bana göre böyle taçlandırılmıştı. Ve her ne zaman işimle ilgili first class uçsam, butik otellerde kalsam, özel insanlarla tanışsam ayrıca şükrederim içimden. İnan aradan yıllar gecmesine rağmen hala düşündükçe içim hep pır pır eder. Kendi paranı kazanıp aldığın minik bir şey gibidir o his, ilk opucuk gibi… Çünkü oyunculuk benim en büyük hayalimdi. Babamı bile karşıma alacak, eğitimimi görmezden gelecek kadar aşkla istediğim ve kavuştuğum bir hayaldi sahnede olmak, oyunculuk yapmak. Ve artık gerçek olmuştu… Sebahat nasıl bir mutluluk anlatamam… İyi ki hayallerimin peşinden gitmişim iyi ki…
Peki, Seni yeni tanıma şansı bulanlar için kendini kısaca nasıl anlatırsın bize?
Ha ha google da aradıklarında bulacakları bilgilerden farklı bir şekilde anlatayım o zaman kendimi! Ben her insanın hayata belli bir donanımla ve bir amaçla geldiğine inanırım. Bizlere bahşedilen yeteneklerin bizde kalması için değil, insanlara dağıtılması, paylaşılması için verildiğine inanırım. Ben, hayat amacımı 5 yaşındayken keşfetmiş nadir şanslı insanlardanım. Genelde insanlar yeteneklerinin, hayallerinin farkında bile olmadan hayatlarını bir şekilde akışa bırakarak yaşarlar. Hatta amaçlarını bulmak için neredeyse bir ömür geçiren insanlar var! Ama benim gibi hayattaki amaçlarını çok küçük yaşlarda keşfedenlerin de sayısı hiç de az değil. Onlar kendilerine daha anlamlı bir akış yaratmayı başarırlar. Ben her zaman attığım her adımda, girdiğim her işte, yarattığım her projede amacıma yönelik şeyler yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Ve en önemlisi de insanların doğdukları yerde kalmamalarına kendi kültürleriyle harmanlanıp sonra tecrübelerini ulaşabildikleri her yere yaymaları gerektiğine inanıyorum. Ben haklı olmaktansa mutlu ve huzurlu olmayı tercih eden bir insanım. Her zaman kendimle yarışırım, kendimin farklı yönlerini keşfetmeye çalışırım. Sınırlarımı zorlamayı severim. Etrafımda olanları gözlemlemeyi severim. Olan her şeyin bir sebebi olduğuna inanırım. Her zaman koşulsuz şartsız arkadaşlarımın yanındayımdır. Hayallerim aslında benim planlarımdır ve onları hayata geçirmekten büyük keyif alırım. Oturursam kalkmam zor olabilir diye de hep kendime hızlı tempolar oluştururum. Aslında ‘yılkı atı’ gibiyim, koştukça koşarım ama durduğum zaman da o anı keyifle yaşarım ha ha… Ha bir de olumsuz insanlarla vakit geçirmemeye ve hayatımda yer almamalarına özen gösteririm. Etrafımda beni destekleyen ve yaratıcılığımı destekleyen pozitif insanlar olması beni mutlu eder.
Oyunculuk mu? Müzik mi? Hangisi seni ilk olarak tavladı?
İtiraf ediyorum ikisini birbirinden ayıramıyorum ben… O yüzden belki de hep en çok müzikalleri sevdim ben. Ama şöyle sorarsan cevabım farklı olur. Televizyon mu, tiyatro mu? Ben televizyonu seçerim çünkü daha fazla insana ulaşabiliyorsun. Ulaştığın insan sayısı çoğaldıkça da hakkında konuşmalar da artıyor ve yapımcıların dikkatini çekiyorsun. Onlar seninle çalışmak istiyor ve sponsorlar da sana sponsor olmak istiyorlar. Bu süreçte de hayata geçirmek istediğin projeler için bir umut ışığı, fırsat doğuyor. Oyunculuğu çok seviyorum. Orijinal projelerde ilginç karakterlere hayat vermeyi çok heyecan verici buluyorum. Zaten YouTube kanalımı da oyunculuğu çok özlediğim için hayata geçirdim. İçimden taşan aşkı, ruhumda biriken basıncı patlamamak için bir düdüklü tencere gibi kanalım aracıyla dışarı püskürtüm. Tek başına ürkütücü görünse de, zaman zaman korksan da inan bana kendine bir şans vermek sana aslında potansiyelini keşfetme şansı sunuyor.
Bir süredir Amerika’da yaşıyorsun. Neden Amerika’dasın ve neler yapıyorsun?
Biz eşim Çağrı’nın iş durumundan dolayı buraya transfer olduk ve inanın burada hayat çok yoğun geçiyor. Kariyerim açısından bakarsak, YouTube da 235 bin takipçiye ulaşmış bir kanalım var. Şimdi ayrıca tamamen İngilizce olacak bir kanal da açma aşamasındayım. Bir de burada minik bir grup kurdum, birlikte müzik yapıyoruz. Burdan müjdeleyeyim dün birkaç senedir aklımda olan bir projenin startını verdik! Seboş inşallah seneye yine bir röportaj yaparız ve orada bu projenin hangi evrede olduğunu konuşuruz. Beni çok heyecanlandıran, amacımı bütün yeteneklerimle ortaya koyup, sergileyebileceğim uluslararası büyük bir proje. Büyük markalar ve sivil toplum örgütleriyle işbirliğiyle ilerleyeceğimiz bir iş. Çok heyecanlı ve mutluyum. Onun dışında, geçen (5 Şubat 2021) cuma itibariyle bir radyo programına başladım. Radyoyu çok özlüyordum ama zamansızlıktan yapamıyordum. Artık canlı olarak her Cuma www.spatiumradio.com da sevenlerimle buluşuyorum. Türkiye saatiyle akşam 22:00’de başlayan programın 1 saat sürüyor.
Tüm dünyanın ortak sorunu “Corona virüsü” seni, iş ve özel hayatını nasıl etkiledi?
Dünya gerçekten zor bir süreçten geçiyor. Biliyor musun bu dönem yani pandemi dönemi benim için çok verimli bir dönem oldu… Benim için kriz bir fırsata dönüştü diyebilirim çünkü insanlar bu dönemde daha çok YouTube izlemeye başladı. Tüm olumsuzluklara rağmen beni, yaptıklarımı keşfettiler ve çığ gibi büyüdü. Çalışmalarıma bayıldılar ve desteklediler. Bu gelişmelerin doğal seyretmesi inanılmaz gurur verici. Amerika’ya geldikten sonra başladığım -konfor alanımdan çıkma- çabalarımı pandemi süreci hızlandırdı. Mesela motivasyon konuşmacılığım bu zamlarda başladı. Türkiye’deki sanatçılar kadar yakındım onlara… Sadece bir zoom uzaklığındaydım! Onlar da evlerinde severek misafir ettiler beni.
Pandemi süreci sizin günlük yaşamınızı nasıl etkiledi?
Pandemi döneminde bahçeli bir evde yaşıyor olmamız büyük bir avantajdı. Bu dönem en çok Ayza için zor oldu. Arkadaşlarını çok özledi. Okulu sadece bisikletle uğradığı bir bina oldu. Çocuklara bu dönemi ve virüsü anlatmak ve anlamalarını beklemek çok zor tabii ki! Ama elimizden geldiğince dengelemeye çalıştık ve hala da çalışıyoruz. Çağrı da ben de önceden de evden çalıştığımız için zaten alışıktık bu tempoya. Bu sürecin güzel tarafı “hayır” demek zorunda kalıp kendimizi kötü hissettiğimiz sosyal buluşmalar olmuyor. Benim açımdan bu süreci zorlaştıran ailemden uzak olmak ve onları görememekti. Babam rahatsızlığı nedeni ile aylarca hastane ve acil servis arasında mekik dokudu. Bu süreçte ablam ve annem ne yazık ki covid oldular. Bu sefer onlar hastaneye kaldırıldılar ve 10 gün yattılar. Sonra tekrar babam kötüleşdi. Covid olmamasına rağmen durumu kritikti. Gurbeti kolay sananlara gelsin bu hikaye… Ne yazık ki hiçbir şey göründüğü gibi değil. Elin kolun bir şekilde yetse de onlara dokunamadıktan, yanlarında bedenen olamadıktan sonra her şey boş. Bu süreçte eminim bu duyguyu birçok insan tecrübe etti. Ama yine altını çiziyorum. Her şey evrende olması gerektiği gibi akıyor. Önemli olan mesajları almak! Aman sırası gelmişken de altını çizeyim… Lütfen maskenizi takmayı, ellerinizi yıkamaya ve elbette mesafenizi korumayı ihmal etmeyin. Kamu spotu gibi oldu ama lütfen dikkat edin.
Sevgi dolu bir insansın. Peki, başka inanların başarıları karşısında tutumun nedir?
Ah sevmeyi severim ben… Çok severim, çok içten severim hem de… Başarılarla her zaman gurur duyarım. Başkalarının başarı hikayeleri hep gözümü yaşartır ve çok mutlu olurum. Biliyor musun ben reiki ikinci seviye şifacısıyım. Bunu konuşmamıştık sanırım seninle… Özetle insanların hayat hikayelerini, karakterleri ve anları biriktirmeyi seviyorum. İşine özen göstermeyenlerden, isteksiz iş yapanlardan ve -valla bu seferlik böyle oldu, idare edelim- diyenlerden ve bu mantıkta olanlardan hoşlanmam ve iş birliği yapmam. Ekip işine çok inanırım ama kariyerimi de hiç kimsenin eline teslim etmemeyi öğrendim.
Demet itiraf et ev işlerinle aran nasıl?
Ben mutfakta mecburiyetten dolayı olmayı sevmiyorum! Ben stresle iş yapmayı da sevmiyorum. İtiraf ediyorum ne kadar önemli olsa da yapılan ev işi bana hep boşa geçirilen zamanmış gibi geliyor. Daha doğrusu ev işlerininin rutin olmasını sevmen ama evim de derli toplu olsun isterim…. Yani müthiş düzenli olmamakla, evi müthiş düzenli istemek nasıl bir durumsa işte benim halim de budur. Mutfağın showroom gibi pırıl pırıl ve derli toplu olmasını isterim. Evim düzenliyse evimi daha da çok severim, değilse içim kararır, ruhumu etkiler. Ama bana verilebilecek en güzel hediye ne biliyor musun? Evleri profesyonel olarak organize eden ekipler, kişiler var ya işte onlar bana verilecek en güzel hediyedir, duyurulur ha ha… Ama ben iki üç gün uzaklaşayım evden uzaklaşayım onlar düzenlesinler, ayıklasınlar. Oh mis sonra da ben o düzeni devam ettireyim. Ah ah… Hayaller ve gercekler.
Peki, Demet Tuncer nasıl bir eş, nasıl bir anne?
Benim gözümden soruyorsan, Demet çok eğlenceli bir eş, pes etmeyen ve yalnız bırakmayan bir eş. Hayat müşterektir lafını gerçekten benimsemiz bir eş. Eşini dinleyen, destek olan bazen de sinir eden bir eş. Ama unutmamak gerek, eşim Çağrı’yı 1990 yılından beri tanıyorum ve 17 sene çok yakın dostluktan evliliğe dönen bir ilişki, dolayısıyla hep birbirimizin yanında olduk ve hayatta birlikte yol aldık. İkimiz çok farklı insanlarız ama ahlak anlayışımız, etik değerlerimiz ve espri anlayışımız bir olduğundan bunca yıl hala mutlu bir şekilde beraberiz. Elbette her eş gibi, eşi gıcık etme, anlamsız sorular sorma, üst raflara ulaşamama, naz yapma gibi eş görevlerimi yapmaya da çalışıyorum ahahaha… Bak valla mesela ben ayaklarımı uzatıp eşimle film seyredip, çekirdek çitlemeye bayılırım.
Çok alemsin Demet ya…
Ha ha… Anneliğime gelince; çok seven ve sevdiğini hem söyleyerek hem de dokunarak gösteren bir anneyim. Ayza’ya hayatıyla ilgili görevleri yapması için baskı kurmayan ama peşini de bırakmayan bir anneyim. Mesela, oda toplanması, eve yardım etmesi, düzeni ve kendini organize edebilmesi gibi konular… Kendini keşfetmesine yer açan, destekleyen, uzaktan bakan, pamuklara saran bir anne değilim. Ayza kendi kendine yetebilen bir çocuk, yani kendi kendine zaman geçirebiliyor ve seviyor da ama benim her zaman burada olduğumu bilir ve benim için en önemlisi de her şeyi bana anlatabileceğini ve sığınabileceği, huzur bulacağı yeri olduğumu biliyor olması önemli. Hayatta en önemli his güven ve seviliyor olduğunu bilme hissi. Ama çok da serbest bir anne değilimdir, sınırları söylerim ve o sınırlara dokunduğunda da hayatta her şeyin bir bedeli olduğu gibi yaptıklarının da bedeli olduğunu bilir ve ona göre doğru seçimler yapmaya çalışır. Çok sakin bir anne değilim, heyecanım da yüksek perdeden, uyarılarım da oralardan olabiliyor. Bir günümüz öbür günümüze benzese anneliğin sırrını çözer hepsine uygulardım ama benzemiyor…
Şu İngilizce kelimeleri doğru yorumlamayı katıla katıla güldürerek öğrettiğin ve bence çok başarılı olan (çünkü bir numaralı takipçinim) videolara dönelim. Bu fikir nasıl doğdu?
YouTube kanalım aslında yıllar önce annemin benim beynimi yediği daha doğrusu bilinç altıma işlediği olaylar sonucu ortaya çıktı. Ne alaka ne demek istiyorsun, diyeceksiniz? Benim annem 61 yaşında İngilizce öğrenmeye başladı. İngilizce eğitim veren bir kaç kursa gitti. Bana hep “Demetçiğim şunu nasıl söylersin, bana yazar mısın, okur musun, kaydeder misin?” derdi. Ben de “Anne tamam yaparım uff, şimdi değil annecim sonra yaparım, hayır anne öyle değil yanlış söylüyorsun, tamam tamam ben yazarım” derdim. Sonra bir gün bir akşam hadi kızım otur da çek dediğim gün şak diye bu fikir geldi aklıma. İlk “paper steak” ile başladık ondan sonra sweet shirtle devam ettik ve bu aldı başını gitti. Sen bildiğin için herkesin bildiğini varsayıyorsun ama o kadar çok insanın ihtiyacı varmış ki! Özellikle yurt dışında yaşayan annelerin oluşturduğu Göçmen Anneler Grubu’nda, göçmen kadınlar kanalın bin küsür kişiye ulaşmasına destek oldular. Onlara da çok teşekkür ederim. Pandemi dönemi de daha önce belirttiğim gibi emeklerimin daha çok insana ulaşmasına neden oldu. Her zaman şunu söylerim sahnede canlı performansta her zaman ama her zaman seyirciyi takip etmek gerekiyor. Seyirci ne yapman gerektiğini, neyi ne kadar itebilirsin, sınırlarını zorlayabilirsin sana o kadar net öğretiyor ki. Seyirciyi okumak çok önemli, seyirciyi okuyabiliyorsan tamam kesinlikle başarırsın! Kesinlikle başarılı bir performans geçer. Burada da yaptığım o. Ben sadece sevdiğim ve insanların sevebileceğini düşündüğüm şeyleri bol bol çekiyorum. İlk başta devamlı bu şekilde ilerliyorsun, devamlı çekiyor ve yayınlıyorsun. Sonra bakıyorsun insanlar beğenmiş mi? Neyi beğenmişler neyi beğenmemişler. Sonra yavaş yavaş bir yola giriyorsun. Mesela bu telaffuz videoları, İngilizce, Amerika’da yaşam da onlardan bir tanesi. Viloglar benim için çok önemli. Gittiğim, gezdiğim yerleri tanıtmak, insanlarla paylaşmak benim için çok önemli.
Demet nasıl bir şoför? Eminim bizlerle paylaşacağın komik bir anın vardır.
Çok iyi şoförümdür, yolu ve sürücüleri iyi takip ederim, ne yapmaya çalışacağı hissetmede başarılıyımdır ve araba kullanmayı çok severim- trafiğin gittiği yerlerde ve zamanlarda elbette – 14 yaşımdan beri araba kullanıyorum, erkek çocuğu gibi arabayı habersiz alıp alıp gittiğim zamanlar da çok olmuştur. Arabanın iç dizaynı benim için çok önemli! Kokpit gibi her yerde buton ve ışık olmasına bayılırım! Amerika’da arabalar çok geniş, eskiden ‘yahu ne gerek var!’ derdim şimdi çok net anlıyorum. Yollar uzun, mesafeler uzak, bir kampa gittin mi mesela normal arabayla gitmen çok zor ama geniş arabalarda konforlu yolculuk yapabiliyorsun.
Gelecek planlarından da bahseder misin?
Elbette öncelikli olarak sağlıklı olmak. Projelerimi büyütmek. Ailemle kaliteli zaman geçirmeye devam etmek. Her anın ve olayın keyfini çıkartmak.
Çok fazla işin altına girmemeye çalışmak… Bu pandemi döneminde kendi planlarım dışında yapabileceğim başka bir şey yok. Başkalarının iki dudağı arasında onay beklemek hiç benlik olmadı! Ben onları bekleyip zaman kaybetmektense, yanlış yapıp yol almayı tercih ederim hep. Çünkü ben durup beklemek yerine yanlış da olsa attığım adımın eninde sonunda beni doğruya götüreceğine inanırım. Seboşum sana da çok teşekkür ederim yine çok keyifli bir sohbetti! Pandemi bitsin bir sonraki röportajımızı New York’da Central Park’da yaparız ne dersin? Ha bir de ay söylemeden edemeyeceğim… Ayaklarımı deniz suyuna sokmak, un gibi kumsalda yürümek ve denizden çıkmayacağım uzun bir tatil diliyorum!
Harika derim… Peki son olarak veda mesajını alabilir miyim?
Tabii ki; sevgili okurlar, sevgili takipçilerim, sevenlerim hepinizi Portland, Oregon’dan sımsıkı kucaklıyorum. İyi ki varsınız! Bu röportajla yüreklerine ulaştığım herkesi YouTube kanalıma bekliyorum. Instagramdan da takip de değilseniz mutlaka beklerim. Hepiniz sağlıkla, sevgiyle ve umutla kalın.
Sebahat Bağbars