Kadın oturduğu yerden fırladı.
– Geldik mi yoksa?
Bu bağırış kompartımandaki herkesin bakışını kadına kilitledi. Cevap verip vermemek arasında bocalayan birkaç kişi, kadının uykudan ağırlaşmış başını tekrar cama yaslamasıyla konuşamadan sustu. Kadın başı camda, uykuyla savaşan gözleriyle karşısındaki yaşlı kadına gülümsedi. Kadın kendisine gönderilen gülümsemeyi henüz kabul etmemişken, genç kadın doğrularak gözlerini ve gülümsemesini bütün kompartımanda gezdirdi.
İnce ve silik sesiyle sanki kendisine sorulmuş gibi esnemesini engellemeden;
– Ay kusura bakmayın ben hep ineceğim durağı kaçırırım da, diye durumu açıkladı ve bir bebek gibi yeniden başını cama yasladı ve hemen uykuya daldı. Yanında oturan yaşlı adamın gözleri, karşısında kitap okumaya çalışan kızın gözlerine takıldı. İkisi de tatlı bir tebessümle bakışlarını kadına kaydırdı. Yaşlı adamın gözleri, mışıl mışıl uyuyan kadının üzerinden dışarı kaydı ve çok eskilere gider gibi oldu… Genç kız kitabında takılı kaldığı kelimeleri içinden tekrar okudu: “… İçimde birden bire kabaran hüznü, yarın akşamın bu biçare Romalılarına göstermemek için pencereden baktım. İstasyona gelmiştik. Büyük okaliptüsler, yağmurlu ve karanlık gecenin bütün bir tarafını, şaşmaz bir keder gibi zapt etmişti. Yerde istasyonun dağınık ışıklarının uzun ve titrek akislerle doldurduğu büyük su birikintileri vardı.” *
*”Bir Tren Yolculuğu – Ahmet Hamdi Tanpınar”
Sebahat Bağbars