“Zeytin Ağaçlarının Arasında” Peren Birsaygılı Mut kaleminden 2018 yılının Aralık ayında piyasaya çıktı. Usta Kitap’ın yayını olan kitap Filistin edebiyatından portrelerden oluşuyor. Sevgili Mut ile yaptığımız röportajını da kitabını da severek okuyacağınıza inanıyorum…
Sebahat Bağbars
“Zeytin Ağaçları’nın Arasında” Filistin Edebiyat’ından Portreler kitabınız yayımlandı. Ama öncesinde “Sürgündeki Sevda Filistin” isimli belgesel çalışmanız da TRT’de yayınlandı. Neden Filistin?
Çünkü Filistin dili, milliyeti, inancı fark etmeksizin dünyanın farklı yerlerinden milyonlarca insanın ortak paydası. Vicdanın aslında ne kadar evrensel bir kavram olduğu bize hatırlatan bir toprak parçası. Filistin halkı 1948 yılından yani İsrail’in kuruluşundan bu yana ki aslında Filistin’deki bağımsızlık mücadelesi daha eskiye dayanıyor, büyük bir açık hava hapishanesinde yaşıyor ve bütün gücüyle direniyor. Ve resim öyle net ki. Hiçbir şekilde kirlenmemiş, asaletini muhafaza etmeyi başarmış, insanların zihninde “acaba” sorusunu uyandırmamış, su gibi berrak bir mücadele var ortada. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin ister bir Afrika yerlisiyle ister bir Fransız’la, isterseniz bir Pakistanlıyla ya da İtalyan’la konuşun, aynı şeyleri söyleyecektir. Zira Filistin adına insanlık dediğimiz bu kocaman ailenin kalbi ve vicdanında çok özel bir yere sahiptir.
Kitap fikri nasıl ortaya çıktı sorusu cebinizde kalsın ama esas Filistin konusunda bir belgesel çekme fikri nasıl doğdu?
Bir halkın mücadelesini ve orada yaşananları öğrenmenin en önemli yolu edebiyattır. Yani edebiyat bir toplumun aynasıdır. Örnekler çoğaltılabilir elbette daha yüzlerce yazardan bahsedebiliriz. Ancak Latin Amerika’da neler yaşandığını anlamak için Eduardo Galeano’yu okuruz mesela. Ya da Rus toplumunu anlamak için Tolstoy okuruz. Biz de Filistin halkının mücadelesini gerçek manasıyla anlamanın, ancak buranın edebiyatını ve edebiyatçılarını bilmekle olacağını düşündüğümüz için böyle bir belgesel hazırlamaya karar verdik.
Belgesel yayınlandığında nasıl dönüşler oldu? Daha doğrusu emeklerinizin manevi anlamda karşılığını alabildiniz mi?
Çok olumlu tepkiler aldık. Hayat hikayelerine değindiğimiz edebiyatçıların her birinin gerçekten destansı bir hayatı var. Gassan Kenefani örneğin, 36 yaşında şehit edilene kadar 18 kitap ve yüzlerce makale kaleme alıyor. Büyük zorluklar içerisinde ayakta durmaları, düştükleri yerden daha da güçlenerek kalkmaları ve bütün bunların yaparken ellerindeki tek silahın kalemleri olması… Hepsi de fevkalade örnekler bizim için. Naci el-Ali’nin Hanzala simgesi mesela, çok ama çok güçlü bir figürdür. Dünyaya sırtını dönmüş ve ancak Filistin özgürlüğüne kavuştuğunda bizlere yüzünü dönecek olan bir çocuk… Şöyle düşünüyorum, Hanzala’nın yüzünü görmüyoruz çünkü onun yüzü bizim yüzümüz, Naci el-Ali dünyayı bir çocuğun gözünden görmemiz için bize Hanzala’nın gözlerini ödünç vermiş.
Bütün bu duyguları yaşamak, adını insanlığın vicdanına altın harflere yazdırmış bu insanlara dair düşünmek, ucundan kıyısından da olsa hayatlarına ortak olmak zaten en büyük manevi karşılık oldu.
Filistin Edebiyatı’ndan birçok ismi kucaklayan bir kitap olmuş. Cebinizdeki soruya dönelim! Kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
Kitap fikrinin ortaya çıkmasının nedeni Filistin edebiyatını daha fazla insana tanıtabilmekti. Yani neden her birimiz Mahmud Derviş’ten en az birkaç mısra ezbere bilmeyelim ki? Semih el-Kasım’ı neden tanımayalım ya da Fedva Tukan’ın hayatından neden kendimize ders çıkarmayalım. Bir diğer önemli neden ise, bu hikayeden ayrılmak istemememdi. Varlıklarıyla kendisine huzur veren insanları kim bırakıp gitmek ister ki? O nedenle, çalışmamızı biraz daha genişleterek elimden geldiğince kaleme dökmek istedim.
Kitabınızdaki giriş yazılarından birinde kitabın çıkışından dolayı duyulan mutluluk ve aynı zamanda da böylesi önemli bir çalışma için geç bile kalındığına dair topluma minik bir de serzeniş var! Sizin için çok kıymetli olmalı bu yorumlar… Daha fazla geç kalınmasının önüne geçmiş olmak nasıl bir duygu?
Hiç böyle düşünmedim. Zaten Filistin edebiyatını tanıtma gayreti bizimle başlamış, bizden doğmuş bir şey değil sonuçta. Daha önceden çevrilmiş kitaplar, hazırlanmış Filistin şiirleri antolojileri var örneğin. Bu gayretleri ülkemizin geçirdiği tüm sarsıntılar içerisinde, kendi yolunda usul usul akmaya çalışan küçük bir ırmağa benzetiyorum. Eserlerin, ana dilleri olan Arapça yerine İngilizceden çevrilmesi gibi, kim bilir belki de o zamanın imkansızlıklarından doğan eksikleri olsa da elbette çok iyi niyetli çabalar hepsi de.
Günümüzde de Filistin edebiyatından yapılmış önemli çeviriler mevcut. Hayat hikayelerini anlattığım şairlerden yaptığı muhteşem çeviriler ile kitabımıza güç katmayı esirgemeyen kıymetli hocam Prof. Mehmet Hakkı Suçin’in Mahmud Derviş çevirileri örneğin. Şair Faris Kuseyri’nin editörlüğünde Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Atı Neden Yalnız Bıraktın” çok kıymetli ve titiz bir çalışmaydı. Benim farklı olarak yapmaya çalıştığım şey ise, hayat hikayelerini kaleme almaktı. Bunun için sekiz ülkeye seyahat ederek, edebiyatçıların yakını ya da konunun uzmanı olan on altı kişiyle röportaj yaptık. Ve bunlar hep birbirini tamamlayan işler aslında.
Seçim yapmak zor oldu mu? Kitabınızda kimleri konuk ettiniz?
Kitapta beş isim yer alıyor; Mahmud Derviş, Gassan Kenefani, Naci el-Ali, Fedva Tukan ve Semih el-Kasım. Seçim yapmak zor oldu zira Filistin’de daha pek çok kıymetli edebiyatçı var. Tevfik el-Zeyyad mesela fevkalade önemlidir.
Gerçek yaşam hikayelerini kaleme almak zor ve gerçekleri hissiyatı ile yansıtmak ciddi bir yetenek gerektirir. Yazarken en çok hangi hikayenin etkisinde kaldınız?
Aslında yazmak yetenekten ziyade disiplinli çalışma ve duygu işi bana göre. Elbette yazmak için az da olsa bir yeteneğe sahip olmanız gerekir ve sonrasında çok okuyarak, çalışarak bu yeteneğinizi geliştirmeniz mümkün.
Ben yoğun bir duygusallık yaşıyorum. Yazdığım kişi her kimse, örneğin Mahmud Derviş ya da Gassan Kenefani, fotoğraflarına bakarım uzun uzun. Fotoğraflardaki detaylar beni çok sarsar. Bir gülümseme örneğin ya da yüzdeki bir çizgi kalbime bıçak saplar adeta. Kendimi o döneme gitmiş gibi hayal ederim. Yanı başında duran arkadaşlarından biri olduğumu farz ederim. Ve bu duygu halinden uzun süre çıkamam.
Etkileyen o kadar çok hikaye oldu ki. Seçim yapmak çok zor ancak Fedva Tukan’ın ağabeyi İbrahim Tukan’ın ölümünün ardından “Sen benim hapishanemi dersliğe çevirmiştin, zindanımı gül bahçesi haline getirmiştin” diyerek feryat etmesi ve Semih el-Kasım’ın yitirdiği dostu Raşid Hüseyin’in ardından kaleme aldığı veda mektubu kalbime çok dokunmuştu.
Belgesel, kitap… Sırada nasıl bir çalışma var? Varsa yine Filistin üzerine mi olacak?
Zeytin Ağaçlarının Arasında; Filistin Edebiyatından Portreler’in ikinci cildi üzerinde çalışıyorum şu anda. Beş ismin daha hayat hikayelerini yazıyorum.
Sizi, sizin hayata geçirdiğiniz işleri seven, takip eden izleyenlerinize, okurlarınıza buradan bir şeyler söylemek ister misiniz?
Herkese sevgilerimi iletiyorum.
Bu röportajdan alıntı yapmak isterseniz izin almanızı rica ederim… Tüm hakları saklıdır.
Sebahatbagbars@gmail.com